Pekin’in parası uluslararası kamuoyunu Uygur Soykırımı’na karşı uyandırmıyor mu?
Çin Komünist Partisi’nin Doğu Türkistan’da gerçekleştirdiği Uygur Soykırımı, Kanada Parlamentosu tarafından tanındı. Kanada’da Avam Kamarası, Çin Hükümeti’nin Uygurlara yönelik uyguladığı zulüm politikasının Birleşmiş Milletler’in (BM) Soykırım Sözleşmesi’nde yer alan tanımlar içinde olduğuna hükmetti. Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Dışişleri Bakanlığı’nın Doğu Türkistan’da Uygurlara yönelik insanlık dışı eylemleri soykırım olarak tanımasından sonra Kanada Parlamentosu’ndan böyle bir adımın gelmesi uluslararası evrensel değerler açısından önemli bir kazanım.
Doğu Türkistan’da Müslüman Uygurlar, Kazaklar, Kırgızlar ve diğer halklara yönelik uzun yıllardır devam eden ve son yıllarda şiddeti artan bir şekilde sistematik asimilasyon ve soykırım uygulanıyor. Ancak uluslararası kamuoyu bugüne kadar Çin’in bu zulümlerini soykırım olarak tanımayı bırakalım, insan haklarına aykırı eylem kabul etmekte bile ikircikli davranıyor. Bunda hiç şüphesiz ki Pekin hükümetinin ekonomik ve siyasi çıkarlar temeline dayalı inşa ettiği diploması düzeninin etkisi büyük. Fakat, bu ikircikli davranış ve tutumlar hiçbir zaman Uygur Soykırımı’na dair gerçekleri ortadan kaldırmıyor. Kanada Parlamentosu’nun karında temel aldığı BM Soykırım Sözleşmesi’nin içeriğine bakıldığında söz konusu adımın uluslararası arenada herkese örnek teşkil etmesi gerektiği ortaya çıkıyor.
İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden 3 yıl sonra 9 Aralık 1948’de BM Genel Kurulu’nda, Soykırımın Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi kabul ediliyor, 1951 yılında da yürürlüğe giriyor. Sözleşmenin 2. maddesi soykırım suçuna giren maddeleri kapsıyor. Buna göre, bir grubun mensuplarının öldürülmesi, o grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi, grubun bütünüyle veya kısmen varlığını ortadan kaldıracağı hesabından yola çıkarak yaşam şartlarının değiştirilmesi, doğumları engellemek için tedbirler alınması, çocukları başka insanların yerleştirilmesi soykırım suçu kapsamına giriyor. 3. madde soykırımda bulunan, işbirliği yapan, doğrudan veya alenen kışkırtan, teşebbüs edenin ve iştirak edenin cezalandırılacağını söylüyor. 4. madde ise açık ve net bir şekilde 2. maddede yer alan herhangi bir suçun işlenmesi durumunda orada soykırımın gerçekleştiğini kabul edip 3.maddede kapsamına girenlerin cezalandırılması gerektiğini söylüyor.
Sözleşmede açık bir şekilde yazılan hususlar çerçevesinde Doğu Türkistan’da yaşananlara bakıldığında sadece tek bir maddenin değil hemen hemen bütün maddelerdeki suçların işlendiği görülüyor. Mesela, geçen günlerde İngiliz yayın kuruluşu BBC’nin haberleştirdiği toplama kamplarından çıkan kadınların yaşadıkları Soykırım Sözleşmesi’nin ‘bir grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi’ maddesi kapsamına giriyor. Aynı şekilde bu işkenceler ve tecavüzler ile kadınların zorla kısırlaştırılması ‘doğumları engellemek için tedbirler alınması’ maddesine giriyor. Milyonlarca insanın toplama kamplarında veya fabrikalarda köle olarak çalıştırılması bütün maddelerin kapsamına girerken aynı zamanda spesifik olarak ‘yaşam şartlarının değiştirilmesi’ bendi kapsamına dahil oluyor. Bu durumda toplama kamplarından kurtulan, Tursunay Ziawudun’un anlattığı toplu tecavüzleri, Qelbinur Sidik’in anlattığı zorla kısırlaştırma operasyonları, yüzbinlerce çocuğun ailelerinden koparılıp yetimhanelere gönderilmesi ve bunun daha binlerce örneği soykırım suçu olarak görülmüyorsa insanlık tarihi büyük bir yanılgının içinde yaşıyor. Bu durum aynı zamanda BM Sözleşmesi’ne imza atan ülkeler, uluslararası hukuka göre bütün kanunların üzerinde olan uluslararası sözleşmeleri, yok saymış oluyor. Bu sözleşmeye imza atan yöneticiler ise Çin’in anlattığı sözde eğitim kampları masalları ile uyumaya devam ediyor. Bir başka deyişle Pekin’in Yuan’ı onların uyanmalarına izin vermiyor.
Kanada Parlamentosu’nun attığı bu adım ise Uygur Hareketi’nin (Campaign for Uyghurs – CFU) açıklamasında yer aldığı gibi hem Kanada Hükümeti’nin hem de diğer hükümetlerin Uygur Soykırımı’nı tanıması için teşvik edici bir adım. Açıklamada bu karar doğrultusunda soykırımı durdurma yolunda Pekin’e karşı ekonomik tedbirler uygulanmasının beklenirken, 2022’de Kış Olimpiyatları’nın Çin yerine başka bir ülkede yapılmasına dair çağrının da Avam Kamarası’nın kabulünde yer almasının önemi vurgulanıyor. Ancak, Kanada Başbakanı Justin Trudeau ve Kabinesi’nin Avam Kamarası’nın getirdiği bu karara karşı çekimser davranması da Uygur Hareketi’nin dile getirdiği gibi tam bir hayal kırıklığı. Uluslararası kamuoyuna insan haklarına sahip çıkmada örnek olduğunu söyleyen bir hükümetin ve onun başbakanın Uygurların Soykırıma tabi tutulması konusunda çekimser kalması bu iddialarının boşa çıktığını gösteriyor.
İnsanlık tarihi ve İslam Dünyası açısından ise mevcut tablo ise tam anlamıyla bir hayal kırıklığı. Bugüne kadar her kötülükte batının suçlu olduğunu söyleyen İslam Dünyası’nın önde gelenlerinin gözleri önünde Müslüman bir halkın, dinsiz bir rejim tarafından yok edilmesi hakikatine karşı duyarsızlığı da tarih yapraklarına kara bir leke olarak geçiyor. Avrupa’nın ise Yahudi Soykırımı’ndan sonra söz verdiği ‘bir daha asla’ taahhütlerini ise çoktan unuttuğu görülüyor. Ancak bugün nasıl ki Naziler denilince akla gelince onların yaptığı soykırım ve soykırıma destek verenler geliyorsa gelecekte de Çin denilince Uygur Soykırımı ve bu soykırıma ses çıkarmayarak iş birliği yapanlar hatırlanacak. Tercihiniz?