Doğu Türkistan’da soykırım hizla devam ediyor

Milyonlarca Uygur, Çin’de insanlık dışı toplama kamplarında, krematoryumlarda, acımasız gözlem sistemlerinde ve zorla evlendirmelerle acı çekiyor, bir soykırım yaşıyor.

 

 

 

 

 

 

(Rushan Abbas, Ocak 2020)

Soru: Ailenizle en son ne zaman konuştunuz?

Cevap: 2 yılı aşkın bir süre önce.

Soru: Çocuklarınızın fotoğraflarını memleketteki ailenize gönderebildiniz mi hiç?

Cevap: Hayır, bize iki yılı aşkın bir süre önce onlarla bir daha temas kurmamamızı söylediler, onların nerede olduklarına dair hiçbir fikrimiz yok.

Soru: Memleketinizdeki kardeşleriniz ile hiç irtibat kurdunuz mu?

Cevap: Hayır, onların nerede olduklarına dair bir bilgim de yok.

Elem verici ki, bu konuşmalar Çin’in baskısına maruz kalmış, ailesini orada bırakmak zorunda kalıp başka yerlere uçan Uygur Diasporasının günlük konuşmalarının bir parçası artık. Dünyada, akıllı telefonlar, Instagram, Facebook ve Twitter gibi sosyal medya uygulamalarının yaygınlaşması ve kullanılmasının kolaylaştığı günümüzde, Uygurlar tam tersine sevdikleri ile irtibatlarını kesmek zorunda kaldı.

Fakat, Uygurların başına gelen korkunç tarihin sadece başlangıcı. Çin Komünist Partisi (CCP), faşizm ile ileri seviyedeki teknolojilerle neredeyse bütün Uygur toplumunun tamamını kontrol altında tutuyor. Uygurlar, devamlı olarak bir terör devleti, her şeyi kaydeden güvenlik kameraları ve büyük bir sansürün altında yaşıyor. CCP, hareket özgürlüğünü, düşünce hürriyetini ve konuşma serbestiyetine sahip olmalarına izin vermiyor.

Uygurlar, 2017 yılından bu yana dünyanın geri kalanından izole edilmiş haldeler. Memleketinden diğer ülkelere kaçıp oralara yerleşenler bile konuşmaktan korkuyorlar, arkadaşlarına ve ailesinden kalanlara zarar gelmemesi için.

Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı’nın tahminlerine göre, toplama kamplarına yaklaşık 3 milyon Uygur, ki Çin’de yaşayan Uygurların dörtte biri, Çin’in tarafından ‘Tatil Dönemi Eğitimi ve Eğitim Merkezleri’ oldukları iddia edilerek sürüldü. Washington Üniversitesi’nden akademisyen Darren Byler, kampların on yıllardır devam eden politikanın bir neticesi ve temel amacının sosyal mühendislik çalışması olduğunu söylüyor. Kamplarda kalanlara Komünist Parti doktrinlerinin propagandası yapılıyor ve insanların İslam dininden vazgeçmesi için baskı yapılıyor. Kazak İnsan Hakları Avukatı Aiman Umarova’nın verdiği bilgilere göre kamplarda, tecavüz, işkence, zorla kürtaj gibi zulümlere maruz kalıyor.

Çin’in ilk toplama kampları 2014 yılında Urumçi’de ‘Zor Grev Kampanyası’ olarak kuruldu. İki yıl içinde sadece bu kampın kapasitesi yüzde 500 büyüdü. Amerikalı haber kaynaklarından Foreign Policy, insanların cesetlerinin yakıldığı krematoryumların bu kampların içlerine kurulduğunu belirtiyor. Krematoryumlar ile kampların bir arada bulunduğu kombinasyonlar Nazilerin gerçekleştirdiği Holokost’u hatırlatıyor.

7/24 gözetim

Urumçi sokakları, köyleri ve kasabaları yüz tanıma sistemine sahip kameralarla donatıldı. Yaşayanların göz retinaları film sahnelerine anımsatan şekilde taranıyor. Polisler, ana caddelerde kontrol noktaları kurmuş durumda. Newsweek Dergisi’nin verdiği bilgilere göre hareket halindeki her araç GPS ile takip ediliyor, QR kod sistemi ile her evdeki günlük aktiviteler kayıt altına alınıyor. Uygurlar hakkındaki bütün bilgiler toplanırken, CCP aynı zamanda ana haber alma kaynaklarını kapatarak diğer ülkelerin bu konuda çok az sayıda habere ulaşmasına izin veriyor.

Bu inanılmaz, mütecaviz ve demir yumruk halindeki gözetleme sisteminin temel amacı Uygur medeniyetini silip atmak. Onların inançları, yasa dışı ilan edildi. Uygurların camileri, mezarlıkları, tarihi binaların hepsi ya yıkıldı ya da eğlence merkezlerine dönüştürüldüğünü aktarıyor Washington Post. Kur’an-ı Kerim başta olmak üzere Uygurlara ait kitapları ve kültürel varlıkların hepsi yakıldı. Bütün bunlar, Uygurlarda sıradışı bir hastalık olduğu ve onun yok edilmesi gerektiği iddiası ile yapıldı. Ki bu, dil, kültür, tarih, inanç, kimlik ve hayat tarzını kapsıyor.

Fakat, Çin Komünist Partisi, bakın bunu nasıl anlatıyor? Çin’in Amerika Büyük Elçisi Cui Tiankai, CNN Filipinler yayınına verdiği mülakatta, Pekin rejiminin Uygurları ‘normal insana’ dönüştürdüklerini iddia ediyor. Bugün, İslam Dinine ait bütün ibadetler ve aktiviteler, ‘Teröre Karşı Savaş’ adı altında yasaklandı, radikal ve zararlı ilan edildi.

Kaçış yok

Benim ailem de bu yaşanan korkunç hadiselerden azade değil. Eşimin ailesinin bu kamplarda başına gelenleri ortaya çıkardıktan sonra Komünist Yönetim kız kardeşim Dr. Gulshan Abbas’ı kaçırdı. Medikal Doktor olan ablamın herhangi bir eğitime ve kampa ihtiyacı olmadığı apaçık ortada. Ayrıca, o politik konularda konuşan biri de değildir. Fakat, maalesef, onun yaşadıkları tek başına olan bir hadise değil. Kamplarda tutulanlar arasında yüzlerce, bilim insanı, akademisyen, iş adamları ve profesyonel yöneticiler var. Ayrıca, kamplarda tutulan çocukların ve yaşlıların da eğitime ihtiyacı yok.

Diğer taraftan, kamplarda tutulmayan çocuklarda Çin’in asimilasyon ve sosyal mühendislik politikasının kurbanı oldu. Komünist Yönetim, Uygur kimliğini, yeni nesilleri kontrol altında tutarak yok etmeye çalışıyor. Aileleri kamplarda tutulan 500 bin Doğu Türkistanlı çocuğun, devlet kontrolündeki yetimhanelerde rehin tutulduğunu belirten Taiwan News, rakamları 2 ile 3 milyon arasında değişen Uygurların toplama kamplarında Çin Komünist Partisi’ne itaat etmeleri için baskı gördüğünü kaydediyor. Radio Free Asia’nın haberine göre de kapasitesinin çok çok üzerinde çocuğun bulunduğu yetimhanelerde, Uygur nesli çiftlerde tutulan hayvanlar gibi muameleye maruz kalıyor. Bir çoğu hastalık ve yaralanmalar nedeniyle acı çekerken kimileri de yeteri kadar sağlık desteği alamadığı için hayatını kaybediyor.

“Her şey Uygurların, anormalmiş gibi görüp tedavi edilmesi gereken bir hastalık gibi görülmesi. Buna, dil, kültür, tarih, din, kimlik ve hayat tarzını kapsıyor.”

Ekonomik yıkım

Uygur halkının önemli bir kısmının yaşadığı Şincan Bölgesi’ndeki kamplarda milyonlarcası hapsedilirken diğer yandan, önemli bir kısmı da Çin’in diğer bölgelerindeki hapishanelere gönderilerek gerçek anlamda kamplarda kaç kişinin tutulduğuna dair rakamlar gizlenmeye çalışılıyor. Kamplarda tutulan Uygurların kurdukları işlerin hepsi çökertildi. Uygurlara ait iş yerlerinin önemli bir kışmı Çin’in nüfusunun yüzde 92’sini oluşturan Han Çinlileri arasında dağıtıldı.

Aynı zamanda, kamplardaki durumda hiçbir düzelme olmadı. Kanada vatandaşı Arnavutluk kökenli akademisyen Dr. Olsi Yazeji, Çin hükümetinin davetlisi olarak bir grup gazeteci ile birlikte kampları ziyaret edenlerdi. Ona kamplara ilişkin haberlerin Amerika’nın ve diğer batılı ülkelerin Çin’in aleyhine ortaya attığı iddialar olduğu söylendi. Hükümet tarafından önceden hazırlanmış ve organize edilmiş ziyarette ve gözetim altındaki görüşmelere rağmen, Dr. Yazeji, Uygurların sadece inançlarından dolayı baskı gördüğünü müşahede etti. Dr. Yazeji, kampların gerçek yüzünü gördüğünü insan hakları ihlalleri yaşandığını kamuoyu ile paylaştı. 

Kamplarda yapılan mülakatlar sırasında, hükümet, gazetecilere ve Dr. Yazeji’ye tutuklu olanların hafta sonları evlerine gittiklerini, aileleri ile telefonda görüştüklerini tekrar edip durdu. Peki bu gerçek mi? Kız kardeşim bir buçuk yılı aşkın bir süredir kayıp, bu güne kadar kızını tek bir kez aramadı, ki onun hamile olduğunu bildiği halde. 

Toplu tecavüzler

Gazetelerinde, Uygur kadınların, eşleri kamplarda tutulduğu sırada yataklarını Han Çinlileri ile paylaşmaya zorlandıklarını ve Komünist Parti’nin toplu tecavüzlerin yolunu açtığını dile getirdi konu ile ilgili haberinde. Bloomberg Haber kanalı, 1.1 milyon Çinlinin Uygurların evine yerleştirdiğini duyurdu. Çinliler Uygurların, evlerinde yatak odalarına kadar yerleşiyor böylece Uygur kadınları cinsel taciz ile karşı karşıya kalıyor. 

“Eşleştirme Programı” veya “Çifte Aileler” adlı programlarla Uygurlar kendi evlerine gözetim altında kalıyor, Han Çinlilerinin onlara göre daha güçlü durumda oldukları onlara gösteriliyor. Bu da Çin’in asimilasyon politikasının bir başka yöntemi olarak tarihe geçiyor. Bu programlar altında Uygurlar, kamp dışındaki hayatlarında da komünist yönetimin diktasını Çinli ‘misafirleri’ yaşıyor. ‘Misafir’ evinde kaldıkları insanların hayatları ve politik görüşleri hakkında hükümete bilgi vermekle yükümlü. ‘Misafir’in ailenin bir parçası olması amaçlanırken, bu ilişki tek taraflı ayrımcılık ve özel hayatların ihlal edilmesine dönüşüyor. 

Aynı zamanda devlet televizyonları Han Çinli erkeklerin Uygur Özerk Bölgesine gitmesi ve oradaki Doğu Türkistanlı kadınlarla evlenmesini teşvik eden propaganda görüntülerini yayınlıyor devamlı. Amerika Dışişleri Bakanlığı’nın tespitlerine göre, erkeklere, para, iş ve gittikleri yerde evlilik imkanları önerilirken. Uygur aileler bunlara karşı çıkmaktan korkuyor. Çünkü karşı çıkanlar ‘radikal İslamcı’ olarak görülüp anında toplama kamplarına yollanıyor. 

İnsanlık dışı yaşanan bütün bu hadiselere dünyanın diğer kalanı gözlerini kaparken, Çin Komünist Yönetimi’nin geliştirdi 5G iletişim teknolojisine, bütün dünyayı kontrol altına alacak gözlem sistemine, diğer ülkelerdeki şirketler yatırım yapmaya çağrılıyor. Hong Kong merkezli China Morning Post yayın kuruluşu, Çin’in 12 milyon Uygur’un iletişim imkanlarını kısıtlarken dünyanın en büyük telefon ve iletişim tedarikçisi olduğuna dikkat çekiyor. Diğer taraftan, dünya Çin’e 2022 Kış Olimpiyatlarına ev sahipliği yapma öncülüğünü veriyor. Şunu ifade etmek gerekir ki Çin aslı söyle bir önemli bir organizasyona ev sahipliği yapma saygısını hak etmiyor, tam tersine insan haklarını ayaklar altına alırken. Bu akla 1936 yılındaki Berlin’de gerçekleştirilen Olimpiyatlarda Hitler’in yarışmaların açılışını yapmasını akla getiriyor.

Suçüstü yakalandı

403 sayfalık ‘Xinjiang Papers’ olarak bilinen evrakların sızması büyük bir hadise olarak ortaya çıktı ve Pekin yönetiminin onlarca yıldır uyguladığı zalim ve baskı yöntemlerin gerçek yüzünü dünyanın gözleri önüne serdi. The New York Times gazetesi tarafından yayınlanan belgelerde, Xi Jinping’in dikta yönetim organlarının Uygurlara karşı ‘Asla merhamet yok’ bakış açısını gündeme getirdi. Doğu Türkistan bölgesi Komünist Parti Sekreteri Chen Quanguo’nun ağır baskı yöntemleri ve güvenlik güçlerini kullanarak “Toplanması gereken kim varsa toplayın” diyerek “yoğunlaştırılmış eğitim ve öğrenme kampları” ında insanlara nasıl zor kullandıkları görüldü.

Belgeler, bu acımasız politikaların Çin hükümetinin en tepe yöneticileri tarafından planlandığını ve yönetildiğini anlatıyordu. Xi Jiping, uluslararası toplumu bu kampların durumu hakkında yönlendirebilir ve tutulma yerlerini devam ettirebilir. Ancak belgelerle ortaya çıkan gerçek şu ki, Çin’in bu yaklaşımını sorgulayan bazı yetkililer, harekete geçme konusunda kendi hayatlarını tehlikeye atma riski ile karşı karşıya.

Belgeleri, inceleyen gazeteciler, araştırmacılar ve aktivistler son yıllarda artan hadiseleri keşfetme imkanı buldu. Başta Chen Quanguo olmak üzere Komünist parti yönetiminin liderleri, işledikleri bu suçlardan kaçamayacaklar.

Merhamet dilekçesi

Çin’in. 2012’de çıkarılan ve Rusya’nın işlediği suçlara karşı yaptırım uygulamasını sağlayan Global Magnitsky düzenlemesine göre yaptırıma maruz kalmasının zamanı geldi. Bütün bunlarda sorumlulukları bulunan yetkililerin, dünya çapında istenmeyen adam edilmesi, bütün varlıklarının dondurulması ve seyahat özgürlüklerinin kaldırılması gerekiyor.

Eğer kanaat önderleri ve entelektüelleri ilk olarak hapsedilmemiş olsaydı, dünya belki daha önce harekete geçer ve milyonlarca Uygur bu kamplara konulmayabilirdi. Bu kadar uzun süre beklemeye karşılık olarak, Çin, Birleşmiş Milletlerin 1948 yılında çıkarılan Soykırım Suçlarını Önleme ve Cezalandırma Düzenlemesi kapsamında, yaptıklarına engel olunabilir.

Soykırımı önlemek için hala geç değil. Cesurca hareket etmeli ve bu zulme son verilmeli. Çin, milyonlarca Doğu Türkistanlıya uyguladığı dile getirilmeyen suçlarına karşı cezalandırılmalı. Hepimiz bundan sonra olacaklar karşısında sorumluyuz.

/ / /

Bu makaleyi yazan Rushan Abbas, 1989 yılında Doğu Türkistan’da Xinjiang Üniversitesini bitirdikten sonra Amerikaya eğitim için geldi. 2017 yılından beri, Çin Komünist Partisi’nin halkına, Uygurlara, karşı uyguladığı zulme karşı koymaya hayatını adadı. Memleketindeki yakınlarına o zamandan beri ulaşamıyor. Çin hükümetinin kız kardeşini, O’nun mücadelesine karşılık vermek için kaçırdığını öğrendi. Şimdi o haftanın 7 günü Doğu Türkistan’da yaşanan zulümleri duyurmak için çeşitli toplantılarda ve organizasyonlara katılıyor. Aynı zamanda Amerikan vatandaşlığı bulunan Abbas, Radio Free Asia’da muhabir yaptı ve Guantanamo’daki Uygurların tercümanlığını da üstlendi.