Çin’in kamplarda tuttuğu Uygur Türkleri BBC’ye konuştu: ‘Sistematik tecavüz ve işkence vardı’

Matthew Hill, David Campanale ve Joel Gunter / BBC News

BBC’nin elde ettiği yeni veriler, Çin’de Sincan Özerk Bölgesi’nde Müslüman Uygur Türklerinin ve diğer etnik azınlıkların tutulduğu, Çinli yetkililerin “yeniden eğitim” adı verdiği gözaltı kamplarında, kadınların sistematik tecavüze, cinsel tacize ve işkenceye maruz kaldığını gösteriyor.

Gözaltı kamplarında yaşamış kişilerden doğrudan bilgi alınması oldukça zor. Ancak BBC’ye konuşan bazı eski tutuklular ve bekçiler, kamplarda organize bir şekilde yürütülen kitlesel tecavüz, cinsel taciz ve işkence olduğunu, bunu kendilerinin yaşadığını veya gördüğinü söylüyor. Çin yönetimi ise iddiaları reddediyor.

Haberdeki bazı ifadeleri rahatsız edici bulabilirsiniz.

Sincan’daki gizli gözaltı kamplarında 9 ay kalan Tursanay Ziyavudun, erkeklerin sürekli maske taktığını söylüyor, koronavirüs salgınının henüz başlamadığı dönemlerde bile:

“Polis üniforması değil, takım elbise giyiyorlardı. Bazen gece yarısından sonra hücrelere geliyor, istedikleri kadınları seçiyor ve hiçbir gözetim kamerasının olmadığı ‘kara oda’ adı verilen odaya götürüyorlardı.”

Ziyavudun, kendisinin de birçok gece buraya götürüldüğünü söylüyor. “Belki de üzerimde kalacak en unutulmaz yara budur. Bu sözler bile dudaklarımdan çıkarken rahatsız ediyor” diyor.

Bağımsız kurumların tahminlerine göre, Çinli yetkililerin Uygurları ve diğer etnik azınlıkları “yeniden eğitime” tabi tutuma amacı taşıdığını iddia ettikleri bu kamplarda bir milyonu aşkın kadın ve erkek gözaltında tutuluyor.

İnsan hakları grupları, Çin hükümetinin, Uygurların dini ve diğer özgürlüklerini giderek kısıtladıklarını ve gözaltı, “beyin yıkama” ve hatta zorla kısırlaştırmayı içeren baskıcı bir gözetim sistemi kurduğunu söylüyor.

Bu politika, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in, ayrılıkçı Uygur Türklerinin 2014’teki bir saldırısının ardından Sincan’ı ziyaretine kadar gidiyor. Amerikan New York Times gazetesine sızdırılan belgeler, Şi’nin bölge yetkililerine, “kesinlikle merhamet gösterilmemesi” emri verdiğini gösteriyor.

Çin ise kitlesel gözaltı ve zorla kısırlaştırmaların “yalan ve saçma iddialar olduğunu” söylüyor.

Gözaltı kamplarında yaşamış kişilerden doğrudan bilgi alınması oldukça zor ancak BBC’ye konuşan bazı eski tutuklular ve bekçiler, kamplarda organize bir şekilde yürütülen kitlesel tecavüz, cinsel taciz ve işkence olduğunu, bunu kendilerinin yaşadığını veya gördüklerini ifade ediyor.

Kamptan ayrıldıktan sonra Sincan’dan kaçıp ABD’ye giden Tursanay Ziyavudun, maskeli Çinli erkeklerin “her gece” hücrelerden kadınları çıkarıp tecavüz ettiklerini, kendisinin de işkence gördüğünü ve üç farklı zamanda iki-üç kişinin toplu tecavüzüne uğradığını söylüyor.

Çin’in basın mensuplarına uyguladığı kısıtlamalar nedeniyle bu iddiaları doğrulatmak mümkün değil. Fakat Ziyavudun’un Sincan’daki kamplarla ilgili anlatımları, BBC’nin incelediği uydu görüntüleriyle örtüşüyor. Ayrıca kamptaki yaşam, tacizlerin şekliyle ilgili anlatımları da diğer eski tutukluların ifadeleriyle paralellik gösteriyor.

Tursunay Ziawudun

‘Eğitim yoluyla dönüştürme’

Sincan’daki Çin politikaları konusunda uzman Adrian Zenz’in kamplarla ilgili BBC’ye gösterdiği 2017-18 tarihli belgelerde, “belli başlı grupların”, “eğitim yoluyla dönüştürülmesi” amacına yönelik planlardan ve bütçelerden söz ediliyor. Bir belgede, “eğitim” süreci, “beyin yıkama, kalpleri temizleme, erdemi güçlendirme ve kötücüllüğü giderme” şeklinde ifade ediliyor.

BBC ayrıca 18 ay kampta tutulmuş Gulzira Auelkhan adlı Kazak bir kadınla mülakat yapmış, kadın, Uygur kadınları Çinli erkeklere teslim etmeden önce onları soydurmaya ve kelepçelemeye zorlandığını, ardından odaları temizlediğini söylemişti.

“Kadınları odaya bırakıyordum, Çinli bir erkek veya polis odaya giriyordu. Dışarıda kapı yanında sessizce oturup adamın çıkmasını bekliyor ve kadını duşa götürüyordum.”

Çinli erkeklerin, “en güzel genç tutukluları seçmek için para ödediğini” söylüyor.

Organize bir tecavüzün olup olmadığı sorusuna ise “Evet, tecavüz” diye yanıt veriyor.

Gülzira Auelkhan evde çay yapıyor, 18 ay kampta kalmış
Fotoğraf altı yazısı,Gulzira Auelkhan 18 ay kampta kalmış

Ziyavudun ise gece hücrelerinden alıp götürülen bazı kadınların ise hiç dönmediğini, dönenlerin ise odada olup bitenleri anlatmamaları yönünde tehdit edildiklerini anlatıyor.

BBC’ye belgeleri gösteren Zenz de, “cinsel taciz ve işkencenin, tahmin ettiğimizden daha büyük olduğunu gösteren ayrıntılı ifadeler” olduğunu söylüyor.

Çoğunluğu Müslüman olan Uygur Türkleri, Çin’in kuzeybatısındaki Sincan Özerk Bölgesi’nde yaşayan ve nüfusu 11 milyonu bulan azınlık bir grup. Sincan, Kazakistan sınırında ve bu bölgede Kazaklar da yaşıyor. 42 yaşındaki Ziyavudun Uygur, eşi ise Kazak.

Kazakistan’da beş yıl kaldıktan sonra 2016’da Sincan’a dönen çift, dönüşte sorgulanmış ve pasaportlarına el konmuş. Birkaç ay sonra ise polis Ziyavudun’u kampa götürmüş.

İlk günlerde rahatlarının görece yerinde olduğunu, kötü beslenmediklerini, telefonlarını yanlarında tutmalarına izin verildiğini söylüyor. Bir ay sonra ülseri nedeniyle serbest bırakılmış. Kocasının pasaportu geri verilince o Kazakistan’a çalışmaya gitmiş, ama kendisi Sincan’da kalmaya zorlanmış.

Mart 2018’de Ziyavudun’a karakoldan gelen emirle “daha fazla eğitim alması gerektiği” belirtilerek Kunes bölgesindeki aynı kampa geri götürülmüş. Aradan geçen iki yılda kampın genişletildiğini, otobüslerle sürekli yeni kişilerin buraya taşındığını anlatıyor.

kamplar
Fotoğraf altı yazısı,Okul olarak kayıtlı kampların 2017 ve 2019’daki uydu görüntüleri

Kampa gelen başörtülü yaşlı bir kadının iç çamaşırları kalıncaya dek soyulduğunu, bu sırada kadının ağladığını anlatıyor.

İlk iki ay pek bir şey olmadığını, hücrelerinde propaganda filmleri izlemeye zorlandıklarını, kadınların saçlarının ise kısa kesildiğini söylüyor.

Sonra, kocasının nerede olduğuna dair sorgulamalar başlamış; bu esnada yere yatırılıp tekmelendiğini, neredeyse bayıldığını anlatıyor.

Pencereleri demir parmaklıklarla kaplı her hücrede ranzaların olduğunu ve 14 kadının kaldığını, hücrede bir lavabo ile alaturka tuvalet bulunduğunu, geceleri kadınların götürüldüğünü ilk gördüğünde onların başka yer taşındıklarını sandığını söylüyor.

Mayıs 2018’de ise kendisi ve 20’li yaşlarda başka bir kadın hücreden alınmış, farklı odalarda maskeli Çinli erkeklere teslim edilmişler.

Kamplardaki hücreler
Fotoğraf altı yazısı,Bitter Winter adlı aktivist grubun gizli kayıtla elde ettiği hücre görüntüleri

“Diğer odaya geçince bağırmaya başladı. Ona işkence ettiklerini sandım. İnsanın aklına tecavüz gelmiyor.”

Daha sonra kendisini “karanlık odaya” almışlar. “Elektrikli bir çubuk vardı. Ne olduğunu bilmiyordum. Genital kanalıma itip elektrik şokuyla işkence ettiler.”

Önce kendisi, bir saat kadar sonra da diğer kadın hücreye dönmüş. “Ondan sonra çok değişti, kimseyle konuşmuyor, transa geçmiş gibi bir köşede oturuyordu. O hücrelerde aklını yitiren çok insan oldu” diye anlatıyor Ziyavudun.

Hücrelere ek olarak kampların bir diğer özelliği de derslikler. Aktivistler, buralarda Uygurlar ve diğer etnik azınlıkların kendi kültür, dil ve dinlerinden arındırılıp Çin kültürü empoze edildiğini söylüyor.

Qelbinur Sedik, Sincan’da yaşayan ve kamplarda Çin dili dersi vermeye zorlanan Özbek bir kadın. Sedik, Çin’den kaçtıktan sonra kamplarda tanık olduklarını anlatıyor.

BBC’ye konuşan Sedik, kadın kamplarının “sıkı bir kontrol altında olduğunu”, tecavüz belirtileri ve söylentileri duyduğunu söylüyor.

Gulzira Auelkhan, centre, at home in her village. She was forced to restrain women in the camps, she said
Fotoğraf altı yazısı,Gulzira Auelkhan (ortada) köydeki evinde. Kamplardaki kadınları soymaya zorlandığını anlatıyor.

Bir gün Çinli kamp bekçilerinden birine “Tecavüzle ilgili korkunç şeyler duyuyorum, senin bilgin var mı?” diye sorduğunda, bekçi, daha sonra avluda anlatacağını söylemiş.

Kadın bekçi ona, “Tecavüz kültürü gelişti. Toplu tecavüz oluyor ve Çin polisi tecavüzün yanı sıra elektrik de veriyor. Ağır işkencelere maruz kalıyorlar” diye anlatmış.

Uygur İnsan Hakları Projesi’ne de konuşan Sedik, “dört farklı elektrik şoku” olduğunu söylüyor:

“Sandalye, eldiven, miğfer ve sopayla anal tecavüz”.

“Kadınların çığlıkları binada yankılanıyordu” diyor Sedik.

BBC’ye konuşan ve kampta öğretmenliğe zorlanan Sayragül Sauytbay da “Tecavüz yaygındı”, “Bekçiler istedikleri kızları ve genç kadınları seçip götürüyordu” diye benzer şeylerden söz ediyor.

Sayragül Sauytbay
Fotoğraf altı yazısı,Sayragül Sauytbay kamplarda öğretmenliğe zorlanmış

20-21 yaşlarında bir genç kadının toplu tecavüze uğramasına tanık olduğunu anlatıyor.

100 kadar tutuklunun önünde ifade vermeye zorlandıktan sonra, herkesin gözü önünde polislerin sırayla kadına tecavüz ettiklerini anlatıyor.

Genç kadının yardım çığlıkları attığını söyleyen Sauytbay, “Çok korkunçtu. Ölü sandım kendimi. Ölmüş gibiydim” diyor.

Zorla kısırlaştırmalar

Ziyavudun, Kunes’teki kampta kadınların muayene edildiğini, onlara hap verildiğini ve 15 günde bir iğne yapıldığını ve bunun uyuşukluk ve bulantıya yol açtığını anlatıyor.

Kadınlara zorla doğum kontrol aygıtları takıldığını veya kısırlaştırıldıklarını söylüyor.

Amerikan Associated Press ajansının yaptığı araştırmaya göre, Sincan’da Uygurların kısırlaştırılması uygulaması oldukça yaygın. BBC’ye konuşan Çinli yetkililer ise bu iddiaların “tamamen asılsız” olduğunu söylüyor.

Ziyavudun ayrıca kamplarda Çin marşlarının saatlerce söyletildiğini veya Devlet Başkanı Şi hakkında TV programları izletildiğini anlatıyor. “Bir süre sonra kamp dışındaki hayatı unutuyorsunuz. Beynimizi mi yıkadılar yoksa hapların ve iğnelerin yan etkisi mi bilmiyorum, ama karnınızın doymasından başka bir şey düşünmez hale geliyorsunuz. Beslenme eksikliği o kadar büyük bir sorun” diyor.

Eski bir bekçinin anlattıklarına göre, tutuklular belli kitaplardan belli bölümleri ezberlemeye zorlanıyor, testlerde elde ettikleri dereceye göre üç farklı renkte giysiler giydiriliyor ve ona göre cezalar uygulanıyormuş.

Bu anlatımları bağımsız bir şekilde doğrulatma olanağı yok ancak hangi dönem kamplarda çalıştığını belgeleyen bekçi, isminin açıklanmaması şartıyla konuştuğunda, hücrelerdeki tecavüzler hakkında bilgisi olmadığını, elektrik şoku kullanımının ise doğru olduğunu, bu işkencenin ardından tutukludan zorla ifade alındığını anlatıyor.

Kamplarda Devlet Başkanı Şi’nin posterleri ve sloganlarının, duvarları süslediği ve “yeniden eğitim” programının önemli bir konusu olduğu belirtiliyor.

Devlet Başkanı Şi Cinping
Fotoğraf altı yazısı,Çin Devlet Başkanı Şi Cinping bazıları tarafından gözetim kampları politikasının mimarı olarak görülüyor

İngiltere’nin Çin’deki eski diplomatlarından Charles Parton, Şi’nin Uygurlara yönelik politikanın mimarı olduğunu söylüyor.

“Çok merkezi bir program ve tepeye kadar uzanıyor. Bunun Şi Cinping’in politikası olduğundan şüphe yok.”

Parton, tecavüz veya işkence uygulamalarına tepeden onay verilmiş olmadığını ancak bundan “kesinlikle haberdar olduklarını” ve göz yumduklarını söylüyor.

Ziyavudun ise “Sadece tecavüz etmiyor, vücudunuzun her tarafını ısırıyorlar, insan mı yoksa hayvan mı oldukları belli değil” diye anlatırken gözünden yaşlar geliyor.

Tecavüz ve işkence iddialarıyla ilgili BBC’nin yönelttiği sorulara Çin hükümeti doğrudan yanıt vermedi. Bir sözcünün yazılı açıklamasında ise Sincan’daki kampların gözaltı kampları değil, “meslek eğitim merkezleri” olduğu ifade edildi.

Açıklamada, “Çin hükümeti tüm etnik azınlıkların hak ve çıkarlarını eşit bir şekilde koruyor…Hükümet kadın haklarına büyük önem veriyor” deniliyor.

Ziyavudun, Kazakistan’da akrabaları olan başka tutuklularla birlikte Aralık 2018’de serbest bırakılmış. Pasaportunu geri alır almaz, Kazakistan’daki eşinin yanına, oradan da Uygur İnsan Hakları Projesi’nin yardımıyla ABD’ye kaçmış.

Washington DC’de başka bir Uygur kadınla birlikte oturuyor. Buraya geldikten bir hafta kadar sonra ameliyatla rahmi alınmış. Tekmelenmesi sonucu hasar gördüğünü söylüyor. “Anne olma şansım yok” diyor ve Kazakistan’daki eşinin ABD’ye gelmesini istiyor.

Tursunay Ziawudun
Fotoğraf altı yazısı,Tursunay Ziyavudun ABD’de ev sahibi Uygur kadınla

Araştırmalar Sincan’da doğum oranlarının azaldığını gösteriyor; bazı uzmanlar bunun “demografik soykırım” olduğunu söylüyor.

Kamptan salındıktan sonra Kazakistan’a çıkmadan önce bir süre Sincan’da kalan Ziyavudun, pek çok kişinin alkole yöneldiğini, bunlar arasında kampta birlikte kaldığı ve tecavüzüne tanık olduğu kadının da olduğunu söylüyor. “Sadece bedeni var, aslında ölü, tecavüzler onu tamamen tüketti” diyor ve ekliyor:

“İnsanların kamplardan salındığı söyleniyor, ama bana göre kamptan çıkanlar bitik durumda.

“Amaçları herkesi yok etmek. Herkes bunu biliyor.”

Fotoğraflar: Hannah Long-Higgins