Çin Uygurlara Zulmüne Ses Çıkarmamak İslam Karşıtlığını Desteklemek Demek!

(Abdulhakim Idris)

İslam Dünyası’nın yılın en önemli aylarından Ramazan’ı idrak ettiği bugünlerde, Çin Komünist Partisi, Doğu Türkistan’da Müslüman Uygur Türklerine zorla oruç bozduruyor. Müslüman Uygur çocuklarını, Çin kültürü ile yetiştirip İslam dininden koparıyor. İslam Dünyası’nın Asya topraklarındaki temsilcileri Uygurları yok etme adına her türlü soykırım suçunu işliyor. Çin yönetimi hem batılı ülkelerin hem de Müslüman devletleri gözü önünde bütün bu zulümleri yaparken uluslararası camianın ses çıkarmasına fırsat vermiyor. Çünkü Pekin Yönetimi dünyaya ‘terörle savaştığı’ propagandasını gerekçe gösteriyor.

Amerikalı Yönetmen Christopher Nolan’ın epik filmlerinden insanların zihnine bir fikrin nasıl yerleştirileceğinin işlendiği Inception’da akıllarda kalan diyaloglardan biri şudur:

-Şimdi sana filleri düşünme dersem, ne düşünürsün?

-Filleri

Çok basit gibi görülse de Çin hükümetinin aslında bugün Uygurları yok etme adına yaptığı en etkili yöntemlerden biri budur. Onları bütün dünyaya ‘terörist’ olarak kabul ettirmek, İslam dinine inanmayı ‘ideolojik hastalık’ ve ‘virüs’ olarak tanımlamak. Ne zaman Doğu Türkistan’da yaşanan insan hakları ihlallerine dair bir soru sorulsa Çin Hükümetlerinin cevabı hep aynı oluyor tıpkı Komünist Parti’nin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin açıklamasındaki gibi, “Bunlar uluslararası toplumun terörle mücadeleye yönelik yaptığı çalışmalar doğrultusunda yapılıyor. Eğer bu önlemeyi halledebilirsek, terörizmin yayılması ve kök salması mümkün olmayacaktır.” Her bir kelimesi hesaplanmış üzerinde düşünülmüş ve sürekli tekrar edilen propagandanın yansımasıdır bu cümle. Bu açıklamayı okuyanlar veya dinleyenler eğer alternatif kaynaklardan yaşananları anlama yönünde bir çaba sarf etmezse, zihin dünyalarında Çin’i terörizme karşı savaş veren bir ülke olarak kabul etmeye başlayacaklar. Tıpkı Hitler’in Naziler döneminde Yahudiliğe mensup olmayı bir hastalık gibi görüp yok etmek için halka anlattığı propagandalar gibi.

Peki bugün Doğu Türkistan’da gerçekte neler yaşanıyor. Tam olarak Birleşmiş Milletlerin Soykırımı önlemeye dair 1948 yılında yayınladığı sözleşmedeki suçların hepsi Çin hükümeti tarafından işleniyor. Kendi ülkesinden çıkan virüsün bütün dünyayı sarıp milyonlarca insana bulaşmasından önce Çin’in tek bir hedefi vardı. O da dünyayı yönetmek. Ki bu hedef artık dünya kamuoyunun da dikkatini çektiği ve sorgulamaya başladığı bir durumdur. Çin bu hegemonya için Asya’dan başlayıp Avrupa’ya, Afrika’ya kadar onlarca ülkeyi kendisine bağlayacak ekonomik entegrasyona dayalı bir sistem kurmak için adımlar atmaya başlamıştı bir süre önce. 2013 yılında açıklanan Bir Kemer Bir Yol Projesi bu entegrasyonun en önemli ayağını oluşturuyordu. 60’a yakın ülkenin yer alacağı projenin kilit noktası ise Doğu Türkistan. 1949 yılında işgal ettiği toprakları tamamen kontrol altına almak ve Uygur halkını Çinlileştirmek, Komünist Parti’nin vahşi kapitalizmin en önemli amacı.

Bilindiği üzere bir milleti millet yapan ve bir araya getiren temel unsurların başında dili, dini ve kültürü geliyor. Çin yönetiminin Uygurları Çinlileştirme adına hedef aldığı noktalar da bunlar. Uygurların elinden dinini, dilini ve kültürünü aldıktan sonra geriye onları başka bölgeler sürmek kalıyor. Uzun dönem Uygurlara karşı ayrılıkçı diye propaganda yapan Çin hükümeti 11 Eylül saldırılarından sonra Amerika’nın ‘terörle savaş’ doktrinini çalıp Doğu Türkistan topraklarında bir milleti yok etmek üzere kullanıyor artık. Pekin Hükümeti, Amerika’nın tersine İslam dininin gereklerini yerine getirmeyi suç kabul eden bir yönetim anlayışına sahip. Bu nedenle namaz kılmak, oruç tutmak, içki içmemek, tesettüre sahip olmak, haram etlerden yememek hepsi birer suç. Bu nedenle Uygurların kendi dinlerini terk etmeleri için kamplara gönderilmesi ve orada komünist doktrinle ‘normal insanlara’ dönüştürülmesi gerekiyor. Tıpkı George Orwell’in 1984 adlı kitabında olduğu gibi. Diğer taraftan sürekli tekrar edilen propaganda ile bütün dünyanın kabul ettiği en temel insan hakkı olan kendi dinine inanma ve bunun gereklerini yerine getirme, Doğu Türkistan halkının ‘terörist’ olarak tanımlanmasının aracı. Çin burada hem Amerika’daki hem de Avrupa ülkelerindeki bazı aşırı grupların İslam hakkındaki ‘hastalık, kanser’ gibi terimleri ile örtüşen bir söylem izliyor. Asya’dan Amerika’ya uzanan bu sistematik propagandanın neticesi ise bütün dünyada İslam karşıtlığının artması olarak ortaya çıkıyor.

Aljazeera’nın internet sitesinde konuyu inceleyen Mobashra Tazamal’ın “Biz bugün Çin hükümetince, İslam ve Müslüman kimliğine sahip olmanın terörizmin kökeni olduğu iddialarını ve bunun da bazı batılı politik diskurla aynı olduğuna tanık oluyoruz” açıklaması yaşananları özetliyor. Tazamal, terörizmi önleme adına Müslüman toplumlarına karşı tehlikeli bir ayrımcılığın oluşturulduğuna dikkat çekiyor. China Files’da yer alan bir makalede de görüşlerine yer verilen Amerikalı Araştırmacı Kelly Hammod, Uygurlara yönelik insan haklarını savunan çalışmaların hem Müslüman hem de Müslüman olmayan ülkeler tarafından yeterince destek görmediğini belirterek, “Bu durum iki şeyi ortaya koyuyor. Birincisi İslam karşıtlığı küresel anlamda kurumsal olarak büyümeye devam ediyor. İkincisi Doğu Türkistan halkı diğer İslam ülkeleri nazarında aynı dine inanan bir Müslüman ‘kardeş’ olarak görülmüyor” diyor. Hammod’un da ifade ettiği gibi burada en büyük sorumluluk İslam ülkelerine düşüyor ancak onlar da Çin hükümetine ekonomik olarak bağlı oldukları için hiçbir şey olmamış gibi davranmaya devam ediyor. Tıpkı Suudi Arabistan Prensi Muhammed Bin Selman’ın Çin’i terörle mücadele konusunda haklı bulması veya Pakistan Başbakanı Imran Khan’ın Rohingaya Müslümanları ve Keşmir Müslümanları ile ilgili insan haklarına işaret ederken, ki bu iki bölge konusunda haklılığı vardır, Uygurlara gelince “Açık konuşmam gerekirse bu konuda bilgim yok” diye cevap vermesi örneğinde yaşananlar gibi.

Bugün hem batılı ülkeler hem de İslam devletleri Doğu Türkistan’ı sadece Çin’in bir iç problemi olarak görmemeli artık. Çünkü internetin insanlar üzerindeki etkisini çok iyi kullanan Pekin Yönetimi’nin Uygur halkına yönelik kullandığı yalana dayalı propagandalar kelebek etkisi ile büyük sorunlara yol açacaktır.