Çin Komünist Parti, Doğu Türkistan’da milyonlarca Uyguru kamplara gönderdiğini itiraf ediyor

Source: asiamedia.lmu.edu

Source: asiamedia.lmu.edu

(Abdulhakim Idris)

Çin Komünist Partisi, Doğu Türkistan’da Müslüman Uygurları, Kazakları ve diğer Türk topluluklarını soykırıma uğratmak maksadıyla toplama kamplarına göndermeye devam ediyor. Bugüne kadar dünyaya bu kampları eğitim merkezi olarak tanıtan Komünist Partisi’nin yayınladığı son belge, Doğu Türkistan’da yaşananlara ışık tuttu. Aslında Çin, bir anlamda bu belge ile suçlu olduğunu itiraf etmiş oldu.

Komünist Parti, Doğu Türkistan’daki çalışma hayatı üzerine birkaç gün önce bir belge yayınladı. Belgede, bir toplumun nasıl kamplara gönderdiğinin ve zorla köleleştirildiğine dair detaylar yer aldı. Yazının giriş kısmında yer alan bazı tanımlamalar Çin’in gözü önünde Uygur halkının nasıl aşağılandığını gösterdi. Hoten, Kaşgar, Aksu ve Kızılsu Kırgız bölgelerinin kötü bir ekonomik çevreye ve zayıf ekonomiye sahip olduğu belirtilirken bu durumun sorumluluğunu üzerine almak yerine onların Müslüman olmalarına bağladı. Sadece İslamiyet’te değil diğer dinlerde var olan ölümden sonraki hayata inanmayı anlatmayı suç olarak gördü.

Çin’in iddialarına göre insanlar ahirete inandığı için bilimden ve teknolojiden uzaklaştırdı. Eğer bu iddia gerçek ise bugün Asya’dan Amerika’ya dünyanın hemen hemen her ülkesindeki bilim adamlarının ve başarılı şirketlerin yaptıklarını yok saymak gerekirdi. Devamında yer alan ifade ise bugün Komünist Parti’nin işgal ettiği toprakları nasıl zorla yönettiğinin ve kendi doktrinlerinden başkasına izin vermeyeceğinin işaretleri yer yer aldı. Pekin diktasının iddiasına göre Çinceyi öğrenmeyi reddetmek, ilime, bilime, ekonomik ilerlemeye ve teknolojiye karşı gelmekti. Uygur halkının kendi başlarına yetebileceğini ekonomik olarak ayakta kalamayacağı iddiası da söz konusu belgede yer aldı.

Bir Kuşak Bir Yol projesi açıklanıncaya kadar işgal ettiği o bölgeleri sadece stratejik olarak elinde tutan Çin, oradaki halkın yaşam standartlarını hiçbir zaman önemsemedi. Ne zaman ki, dünyayı ekonomik olarak işgal edecek projeyi hayata geçirmeye karar verdi, o zaman coğrafi olarak bu inisiyatifin merkezinde yer alan toprakları, modern çağın kölelik düzenini kurduğu bölgelere dönüştürdü.

Komünist Parti, Doğu Türkistan’ı dikensiz gül bahçesine dönüştürmek adına oraya parti sekreteri olarak Chen Quanguo’yu atadı. Chen görevi devraldıktan sonra Uygur toplumunu ortadan yok etme adına 2014’te ilk kez inşa edilen toplama kamplarının sayılarını artırdı. 2017 yılından itibaren inşa edilen kamp sayısının bin 200’ü geçtiği ifade edildi. Bugüne kadar biz kimseyi zorla kampa göndermedik diye çıkan her haberi yayınlasa da söz konusu belgede her yıl 1,29 milyon insanın sözde eğitim merkezlerine gönderildiği ifade edildi. Bu rakamın 451 bin 400’ünün de yazının başında geri kalmakla itham ettiği Güney Doğu Türkistan bölgesinde gerçekleştirildiği belirtildi. Ki bu rakamlar bile dokümanın başında yer alan ifadeleri geçersiz kıldı. Bugüne kadar binlerce doktor, akademisyen, bilim adamı öğretmen ve dahi iş adamı yetiştiren ve kendi ekonomisini oluşturan Uygur toplumunun bu birikimleri yok sayıldı ve her yüz binlercesi kampa gönderildi. Üniversitelerde ders veren Rahile Dawut gibi dünyaca ünlü akademisyenlerden, Uygur Hareketi’nin kurucusu Rushan Abbas’ın kız kardeşi emekli doktor Gulshan Abbas’a kadar her alanda yetişmiş insanlar kamplara köle olmak üzere gönderildi.

Belgede, çeşitli sektörlerde oluşturulan yeni istihdam rakamları sözde övünç kaynağı olarak anlatıldı. Örneğin sadece Zhundong Kalkınma bölgesinde tekstil alanında 350 bin kişilik istihdam oluşturuldu. Sadece iş hayatına iki yılda bu kadar insanın doğal yollardan katılabilmesi ekonominin doğal yapısı içinde gerçekleşemeyeceğine göre bu noktada köle olarak Uygurların kullanıldığı görüldü.

Konu hakkında değerlendirmede bulunan insan hakları aktivistleri, belgede yayınlanan rakamların kamplara gönderilen Uygur sayısı ile örtüştüğüne dikkat çekti. Söz konusu belgede Çin’in ısrarla ‘eğitim merkezi’ olarak tanımlama gayreti ise batı ülkelerine bir topluma yönelik asimilasyon ve soykırım politikalarını inkar etme düşüncesini gösterdi.