Rushan Abbas – Georgtown Joournal‘da 17 Ağustos 2021 Çin hükümeti, kendisinin imza attığı Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni (ÇHS) ihlal etmektedir, uluslararası toplum buna karşı çıkmalıdır. Ailelerin parçalanmakta, çocuklar devlet yetimhanelerine gönderilmekte, çocuklar Uygur kimliğine sahip oldukları için ayrımcılığa tabi tutulmaktadır. Herhangi bir iletişimin de olmadığı bu uluslararası parçalanmışlık, çocukları süregelen soykırımın merkezinde tutmaktadır. Onlara yönelik bu yaklaşım ÇHS’nin hem maddelerine hem de anlaşmanın ruhuna aykırıdır.
Uluslararası toplumun bir kısmı, Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) ‘Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ olarak tanımladığı, Uygurların ana vatanı ve diğer Türk ve Müslüman halklarının bulunduğu Doğu Türkistan’daki insan hakları krizinin farkındadır. Milyonlarca Uygur ile diğer Türk toplulukları ve çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu topluluklar etnik ve dini kimlikleri nedeniyle toplama kamplarında tutukludur. Yüz binlercesi de Çin’e dağıtılmış şekilde zorla çalıştırma sisteminin kurbanı haline gelmiştir. Uluslararası kamuoyu bu zulme karşı sınırlı adımlar atmış olsa da Birleşmiş Milletler (BM) gibi Çin’in eylemlerinden en fazla sorumlu olması gereken uluslararası örgütler de dahil olmak üzere, küresel kamuoyunda Uygur Soykırımı konusunun ele alınması yetersizdir. Birkaç ay önce Amerika Birleşik Devletleri, Çin hükümetinin işlediği suçları insanlığa karşı işlenmiş soykırım olarak nitelendirmiştir. Bu tanımlama ve onun sonuçları haklı olarak dikkat çekmiş olsa da bu toplu vahşeti Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin ve Koruma Sorumluluğu’nun ötesinde çeşitli açılardan değerlendirmek gerekmektedir. ÇKP’nin eylemleri Soykırım Konvansiyonu’nu, Koruma Sorumluluğu’nu ve Roma Statüsü’nü açıkça ihlal ederken aynı zamanda Çocukları Konvansiyonu’nu da çiğnemektedir.
Soykırım Konvansiyonu ve ÇHS birbirleri ile yakından bağlantılıdır. Mağdur çocukların başka bir grubun içine zorla yerleştirilmesi soykırım suçu olarak kabul edilmektedir. Aynı şekilde, ÇHS’nin 5. Maddesi, çocuklarla ilgilenme sorumluluğu, ailesinin yakınlarının ve kendi toplumların sorumluluğunda olduğunu belirtmektedir. Ailesi toplama kamplarında veya hapishanelerde bulunan Uygur çocuklar ailelerinden ve yakınlarından zorla ayrılmaktadır. Yüzbinlerce Uygur çocuk, kendi etnik ve dini kimliklerinden uzaklaştırılmak ve Çin Komünist Partisi’ne bağlı hale getirmek amacıyla kurulu devlet yetimhanelerine zorla yerleştirilmiştir.
Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin İhlal Edilmesi
ÇKP’nin devlet olarak yatılı okullar kurması iki temel nedene dayanmaktadır. Aileler ve çocuklara bakabilecek yakınları hukuksuz bir şekilde toplama kamplarında veya zorla çalıştırma sisteminde hapsedildikleri için çocuklarla ilgilenilmesi gerekmektedir. Yaklaşık yarım milyon Uygur Çocuğun yatılı okullara yerleştirildiği raporlarda yer almıştır. Etkin kimliğe dayalı bu yerleştirme çocukların haklarının ihlal edilmesi demektir. Devletin işlettiği yetimhaneler veya yatılı okullar ayrıca genç Uygur neslinin ÇKP’ye bağlı olarak yetiştirilmesi amacını taşıyan bir sosyal mühendislik aracıdır. Örneğin, çocuklara ‘Büyükbaba Xi’ye teşekkür etme, ÇKP’yi öven konuşmalar ve şarkılar öğretme, onların Müslüman kimliklerinin silinip Çinlileştirlimesi amacına hizmet etmektedir.
Sözleşme’nin 2. Maddesi, imza atan tarafların, “çocukları her türlü ayrımcılığa maruz bırakılmaması ile mevcut durum, aktivite, görüşlerini açıklama veya ailesinin, yasal hamilerinin veya aile üyelerinin inançlarından dolayı cezalandırılmaması gerektiği” çağrısını yapmaktadır. Her ne kadar Çin, çocukların ailelerinden zorla ayrılmasını cezalandırma olarak tanımlamasa da bu tür ayırma yöntemleri çocukların gelişmesine ciddi zarar verecek şekilde değerlendirilmektedir. Çünkü çocukların zorla alınıp götürülmesi duygusal dengesizlikler ve kaygı sorunlarına yol açmaktadır. Bu aynı zamanda sonraki nesillere yansıyan travma ve gelecek nesillerin demografik olarak yok edilmesi sonucuna da götürmektedir. Uygur kimliğinin, Uygur gençler içinde hızla silindiğine dair alarm zilleri çalmaktadır.
Çin, çocukların ailelerinden koparılıp başka yere yerleştirilmesi ve anne babanın zorla tutuklanmasını ‘tedavi edilmesi gereken bir hastalık’ şeklinde gördüğü dini inançlara karşı yaptığını söyleyerek gerekçelendirmektedir. Bu cezalandırma doğrudan ve açık bir şekilde ailenin inancından kaynaklı olduğu için ÇHS’nin açıkça ihlal edilmesi demektir.
ÇHS, ayrıca bütün tarafları, “Ebeveynlerin hakları, sorumlukları görevlerine saygı duymaya” ve “çocuğa daha fazla fayda sağlayacak” istisnalar dışında “çocukların ebeveynlerinin rızası dışında onlardan ayrılmasana” izin vermemeye çağırmaktadır. ÇKP, devlet tarafından işletilen yetimhanelerin ve Uygur çocuklara sağlanan eğitimlerin onları ‘İyi birer Çin vatandaşı’ olması için hayati önemde olduğunu iddia ederken Uygur anne ve babalar çocukların yararına olacak hiçbir gerekçe olmadığı halde toplama kamlarında tutulmaktadır. Uygur Soykırımı’na daha geniş bağlamda bakıldığında çocukların ailelerinden ayrılmasına gerçek amacına ışık tutulduğunda ve Çin’in devlet tarafından işletilen yetimhanelerinin çocukların yararına olmadığı görülecektir. 9. Madde ayrıca, çocukların aileleriyle irtibat haklarını korumaktadır ki, bu da Çinli yetkililer tarafından açık bir şekilde inkâr edilmektedir.
Çin’in politikaları, çocukların anne ve babası onlarla ilgilenemeyecek durumlar dışında ebeveynlerinden ve yasal hamilerinden ayrılmamasını şart koşmaktadır. Bu düzenleme, İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün geniş aileler içinde yer alan çocukların sadece belli kotaları doldurmak üzere alıp yetimhanelere gönderilmesine dair raporuyla çelişmektedir. Diasporada yaşayan ve yatılı okullarda görev yapmış tanıkların anlattıkları, oradaki şartların çok kötü olduğunu ve çocukların ‘ahırlara kilitlenmiş çiftlik hayvanlarına’ benzer durumda olduklarını ortaya koymaktadır. Çin hükümeti, sadece Doğu Türkistan’ın büyük şehirlerinden Kaşgar Bölgesi’nde en az 18 tane dev yetimhane inşa etmiştir.
Yetimhanelere gönderilenlerin dışında, diğer ülkelerde bulunan ve ailesi Çin tarafından tutuklanan ve aileleriyle irtibat kuramayan çocuklar ise tam anlamıyla arafta kalmıştır ve bu durumdan kurtulamamaktadır. Kazakistan’da yaşayan Seyil Eldos ve kardeşlerinin ebeveynleri Doğu Türkistan’a gittikten sonra ortadan kaybolmuştur. Seyil ve avukatı Çin’in onu ve kardeşlerini geri transfer etmeye başlamasından ve böyle bir durum olduğunda ağır toplama kampları ve yetimhanelere gönderilerek yok olmalarına sağlayacak durumdan endişe etmektedir.
Uygur çocukların sosyal mühendislik aracı olan yetimhanelere yerleştirilmesi geniş çapta Çin Milli Eğitim Bakanlığı’nın yabancı etkisini azaltma yaklaşımı ile de bağlantılıdır. Çocukların ebeveynlerinin rızalarının ailelerinden zorla ayrılması ÇHS’nin 9. Maddesi’nin açıkça ihlalidir. Çocukların ailelerinin inançlarından dolayı ayrımcılığa tabi tutulmasına karşı koruyan 2. Maddesinin ihlali de soykırımın devam ettiğini göstermektedir. Anne babaları toplama kamplarındayken çocukların yetimhanelere yerleştirilmesi, çocukların ayrımcılığa tabi tutulması ve soykırım mağduru olması demektir.
- ve 14. Maddeler ise özellikle çocuk eğitimi döneminde ifade özgürlüğünü savunmaktadır. Çin’in dile yönelik baskıları ve Uygurcanın öğrenmesine dair yasakları ile tek bir dil altındaki toplum oluşturma girişimleri zorla asimilasyondur ve bu maddelerin ihlalidir.
Bu ihlal, Uygur çocuklarda, kendi kültürel kimliklerini ifade etmenin yasaklanması ve aileleri veya toplumları ile irtibatlarının koparılması sağlıklarında ve gelişmelerinde belirgin olumsuz etkilere yol açmaktadır. BU aynı zamanda onların geleceklerine karar verememelerine de yol açmaktadır.
Uygur Çocuklardaki Psikolojik Etkiler
Eğer Çin, Uygurların kendi dillerini kullanma haklarını ihlal etmeye devam ederse, kendini ifade etme özgürlüğü yolları daha da kısıtlanacaktır. Bir çok çocuktan, aile üyelerinin aktivitelerini, dini pratiklerini okula rapor etmeleri istenmektedir ki bu da onları zorla ihbarcıya dönüştürmektedir.
Bu yetimhanelere dair yayınlanan videolar ortaya koymuştur ki Uygur öğrenciler yaygın dil Uygurca olmasına rağmen Mandarince konuşmakta, hatta bazıları anne ve babalarını kötü insanlar olarak küçük düşürmektedir. Çocuklarından zorla ayrılmak zorunda kalan yurt dışındaki bazı Uygurlar kendi çocuklarını sosyal medyaya düşen görüntülerde bulmaktadır. Onlar, çocuklarının kendilerini artık düşman olarak gördüklerini rapor etmektedir.
Çocuklar, anne ve babalarının ve ailelerindeki yetişkinlerin ne tür acılar çektiklerini tam olarak farkında olmasalar da kendi köklerinden koparılmalarından kaynaklanan travmaları net bir şekilde tecrübe etmektedirler. Aşırı stresli durumların neden olduğu travmalar, sağlığı, hayat kalitesini ve yaşam ömrünü etkilemektedir. Durumun bütün nüanslarını göremeseler de Uygur çocuklar etrafında neler olup bittiğinin farkındadırlar. Savaşlar ve felaket dönemlerinden geçen çocukların stres ve bundan kaynaklı sorunlarla mücadele edemedikleri bu konudaki çalışmalarda ortaya konulmuştur. Uluslararası Gözlem ve Psikiyatri organizasyonuna göre, bunun nedeni, büyük ölçüde bu şartlardaki çocukların, aile varlığından yoksunlukla birleşen stresle başa çıkma mekanizmalarını geliştirilememeleridir.
Çocukların yerlerinden edilmesinin uzun dönemli etkilerine dair somut veriler, Kanada ve ABD’de daha önce görülmüştür. Her iki ülkede yerli halkların çocuklarını ailelerinden zorla koparıp, ‘ev okullarına’ yerleştirme yöntemini uygulamıştır. Bu programlarda, çocuklar kendi kültürlerinin pratiklerini ve dillerini konuşmaları yasaklanmıştır. Fiziksel, psikolojik, cinsel taciz, öldürmeye ilişkin onlarca rapor bulunmaktadır. Bu okulların görünür amacı fakir yerli halk mensubu çocukların eğitimi olsa da oradaki slogan, ‘Kızılderiliyi öldür, insanı kurtar’ şeklindedir. Bu da o programların gerçek amacının o çocukların zorla asimile edilmesi ve kültürlerinin yok edilmesidir. Bugün Uygur çocuklar da aynı durum ile karşı karşıyadır ve maalesef, daha derin ve büyük benzer bir etki ortaya çıkacaktır.
Sonuç
Şu anda bir çok ülke ve büyük şirket Çin’deki toplama kamplarına ve kölelik düzenine karşı çıkmamaktadır. Şirketler, Uygur çocukların haklarına yönelik saldırıları, sonunda onları insanlıktan yana olmalarını sağlayacak bardağı taşıran son damla olarak görmelidir. Eğer Çin, Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin ihlal ettiği için sorumlu tutulmayacaksa, bu anlaşmayı ihlal etmenin cezasız kalacağı uluslararası alanda yaygınlaşacaktır. Doğu Türkistan’daki durumun ciddiyetini kavramak için hiçbir Uygur’un hatta çocukların ile Çin’in soykırım politikalarına karşı güvende olduğunu kabul etmemek gerekmektedir.
Mevcut yaptırımlar, tarif düzenlemeleri ve gümrüklerde ürünlere el konulması gibi adımlar Çin’e baskı yapılması için mutlak gereklidir. Ek olarak, küresel sivil toplumun katılımı da hayati derecede önemlidir. Bu noktada ahlaki olarak ortak bir paydanın kabul edilmesi, Çin ile angajmanla ilgili izolasyonist pragmatizmin atılması gerektiği anlamına gelmektedir. Biden yönetimi, soykırım suçu işleyen bir rejimi kızdırmaktan kaçınmak gibi naif isteklerden vazgeçmelidir. Çin’in ÇHS’nin gereklerini yerine getirmemesi ve işlediği vahşetler, ileride ABD ile Çin arasındaki herhangi bir müzakerenin merkezinde yer alması gerektiğini göstermektedir. Bugüne kadar Çocuk Hakları Sözleşmesine 140’tan fazla ülke imza atmasına rağmen, Uygur Çocukları korumak için uluslararası toplum harekete geçmemiştir.