Çin Komünist Partisi’nin Müslüman Uygur Türkleri üzerinde son yıllarda uyguladığı soykırımda en çok kullandığı teknolojilerden biri WeChat oldu. Bugün batılı ülkelerde akıllara ‘sansür’ ile birlikte gelen WeChat veri tabanından alınan bilgilerle milyonlarca Uygur toplama kamplarına veya hapishanelere gönderildi. Çinli dev teknoloji firması Tencent tarafında geliştirilen WeChat programı Uygurlar için artık canavara dönüştü. 2017 yılında, Doğu Türkistan’ın başkenti Urumçi’de Uygur Türklerinden Reyhangül, Amerikalı akademisyen Sarah ile birlikte kalan arkadaşı Aynur’u ziyarete gider. O günkü ziyaretinde son günlerde polisten ne kadar çekindiğini anlatır ve şöyle der: “WeChat uygulamasından birçok arkadaşımı siliyorum artık. Açık konuşmam gerekirse, yabancı bütün arkadaşlarımın hepsini sildim. Son günlerde telefonları çok sıkı kontrol ediyorlar” Bunun üzerine Aynur, hemen telefonunu açar ve WeChat uygulamasında ‘Allah’ kelimesini paylaşımlarda taratır. Onlarca isim karşısına çıkar. Hatta aralarında kendi kız kardeşi, ki aynı zamanda polis memuru, de vardır. Daha sonra rehberindeki dini içerik paylaşan isimleri siler. Sarah, böyle bir şeyin gerçekten olup olmadığını sorar, belki halk arasındaki bir dedikodu olabilir ihtimaline karşılık. Reyhangül hemen cevap verir, “Hayır, bunlar gerçek. Benim kampüsümde herkesin telefonlarını kontrol ediyorlar” der ve bu nedenle başı belaya girenlerden bahseder. Sarah, kendisi ile irtibatlı olmaları nedeniyle onların sıkıntı yaşamasından endişe eder. Reyhangül ve Aynur da o anda Doğu Türkistan’da yerel hatlardan internete bağlandığı için sorun olmayacağını söyleyerek onu teselli ederler. Sarah, WeChat uygulamasını kullanmaya devam eder. Aradan bir ay geçtikten sonra Reyhangül’den bir mesaj alır, “Arkadaşlarım, WeChat’de yabancıların bulunmasının sakıncalı olduğunu söylüyor. Bu nedenle seni buradan silmek zorundayım. Bunu kişisel olarak algılama lütfen. Seninle başka bir telefonla irtibat kurarız” der. Reyhangül, birkaç defa doğrudan telefon ile Sarah’ı arar. Aradan bir süre geçtikten sonra telefonla aramalar da durur. Artık irtibatları kopmuştur.
Yukarıda bahse konu olan durum, Colorado Boulder Üniversitesi akademisyenlerinden Sarah Tynen’in bizzat başından geçen hadiseler. Sarah Tynen, 2014 ile 2017 yılları arasında, doktora çalışmaları için Doğu Türkistan’a gittiğinde orada Çin Hükümetinin bölgeyi polis devletine dönüştürmesi sürecinde yaşananlara bizzat tanıklık eder. Dönüşünde tamamladığı doktora tezi de Doğu Türkistan üzerine olur. Araştırmasında dikkat çeken bölümlerden biri de WeChat hakkında.
2017 yılının başlarından itibaren sosyal medyadaki içerikler nedeniyle insanların tutuklanıp kamplara gönderildiği duyumları gittikçe artar. Her 500 metrede bir kurulu polis kontrol noktalarında insanlar durdurulup telefonları kontrol edilmeye başlanır. Tynen’ın irtibatta olduğu kişilerden 2013 yılında sosyal medyada cami resmi paylaştığı için veya WeChat üzerinden mesaj gönderirken 2015 yılında “Allah’a şükür” dediği için tutuklananlar olur. Artık bu uygulama üzerinden mesajlaşırken bazı kelimelerin kullanılması tehlikeli hale gelmiştir. Hatta, sağda solda ‘WeChat’i temizleyelim’ başlığı ile duyurular sokaklarda görülmeye başlanır. Uygur arkadaşlarından birinin ona gönderdiği bir el broşüründe şöyle yazar, “Lütfen dikkat! Bu kelimeleri mesaj yazarken kullanmayın.” Hatta belgede WeChat’te temizliğin nasıl yapılacağı da anlatılır ve şu uyarı vardır, “Bu kelimelerden birini kullandığınız tespit edilirse sorumluluk size aittir. Okul yönetimi bu kelimeleri kullandığını keşfederse olacaklara katlanmak zorundasınız.” Çince ve Uygurca olarak sıralanan kelimeler ise şunlardır: “Allah, Huda, Allah’a şükür, rüya tabiri, Türk, Türkiye, Türk Bayrağı, Arap, sabır, namaz, dini akide, Ramazan orucu, cihat, Cuma namazı”
Bugün WeChat Çin’de ilk sırada, dünya genelinde de 3’ncü en çok kullanıcıya sahip sosyal medya mesaj uygulamaması. Çin’in en büyük teknoloji firmalarından Tencent tarafından 2011 yılında piyasaya sürülmüştür. İlk olarak sadece mesajlaşma hizmeti verirken daha sonra platform geliştirildi ve Facebook gibi resim, video gibi paylaşımların yapılmasını imkân veren bir sosyal medya platformuna dönüşür. Bugün aylık kullanıcı sayısı 1,5 milyar, günlük atılan mesaj sayısı 45 milyar civarındadır. Uygulama üzerine biri 2016’da biri de bu yılın başında iki rapor yayınlayan Citizen Lab kuruluşunun tespitlerine göre WeChat, Çin Komünist Partisi’nin politikaları doğrultusunda bütün mesajları denetleyen bir sisteme sahiptir. Sistem iki yönlü bir sansür uygulamaktadır Çin’de kayıtlı numaralar ve Çin’de kayıtlı olmayan numaralar olmak üzere. Sarah Tynen’in tezinde örneklendirdiği üzere belli kelimeler veya konular mesaja konu edildiğinde mesaj gönderilmiş olsa bile alan kişi o sansürlenen kısımları göremez. Üstelik uygulama mesajı gönderene sansürlendiğini de bildirilmez. Ancak atılan mesajlar sisteme kaydedilir. Komünist Çin Partisi’nin baskıcı yöntemi altında kanunların çerçevesi de oldukça geniş tutulduğu için her konu şüpheli hale gelebilmekte ve anında engellenmektedir.
Müslüman Uygur Türkleri açısından ise WeChat baldıran zehrine dönüşmüş durumda. Doğu Türkistan konusundaki araştırmaları ile bilinen Amerikalı Darren Bayler’in ‘Teknoloji Uygur halkını nasıl önce özgürleştirdi sonra tuzak haline geldi’ başlıklı makalesinde konu hakkında dikkat çeken tespitler yapmaktadır. Özellikle 2012 yılında, Facebook ve Twitter’ın yasaklanmasından sonra WeChat uygulamasının bölge genelinde artan şekilde kullanılmaya başlar. İlk dönemlerde Müslüman Uygur halkı bu platformu hem mesajlaşma hem de kültürel, dini ve politik konuları tartıştıkları bir ortama dönüştürür. Özellikle diğer Müslüman ülkelerden alıntılanan yayınlar gittikçe yaygınlaşır. Bunların içeriği ise, namaz nasıl kılınır, oruç tutarken nelere dikkat edilir, tesettür nasıl olur gibi konular. Bir anlamda bu uygulama dini pratiklerin öğrenildiği yerdir artık.
Fakat, ne zaman ki Komünist Çin Partisi, Müslüman Uygurlar üzerindeki baskılarını artırmaya veya orayı polis devletine dönüştürmeye başlar WeChat’in rolü de değişir. Artık bu sosyal medya platformu bir soykırım aracına dönüşür. Teknoloji şirketleri Çin hükümeti ile iş birliği halinde Uygurların mesajlaşma geçmişini onları tutuklayıp hapse göndermek için kullanmaya başlar. Pekin Yönetimi, sadece oradaki Uygurları değil, diasporadaki Uygurları da WeChat üzerinden hedef alır. Özellikle Doğu Türkistan davasında aktif olan kişilere, isimsiz mesajlar atılır ve tehdit edilir bu uygulama üzerinden. Diğer taraftan da uygulama ile gittikleri her yerde takip edilirler.
İşte bu nedenle Akademisyen Sarah Tynen, bir çok Uygur ile WeChat üzerinden iletişimini kaybeder. Ülkesine geri dönmeden kısa bir süre önce uzun süredir kendisinden haber alamadığı Aynur tarafından ziyaret edilir. Araştırma için görüştüğü, eski oda arkadaşı, araştırması için yardım aldığı Aynur, üç ay aradan sonra büyük bir risk alıp Tynen ile görüşmeye gelir. Gece yarısına yakın buluştuklarında Aynur’un yüzündeki soğukluğu, kollarındaki gerginliği ve zorla gülümsemeye çalışmasını fark eder. Onun neden bir anda ortadan kaybolduğunu soramaz. Sadece Aynur’u rahatlatmak için ‘İstersen beni WeChat’ten silebilirsin’ der. Aynur da ‘Zaten silmiştim’ diye cevaplar. Aralarında irtibat olmadığı için silip silmediğini bilmiyordur o zamana kadar. Sonra Aynur, “Çok özür dilerim, seni son dönemde göremediğim için çok üzgünüm. Seninle bir gün görüşeceğiz, ama ne zaman bilmiyorum. Ama bir gün, söz veriyorum” der. Sarah ve Aynur birbirlerine sarılıp veda ederler. Sarah Tynen ondan bir daha haber alamaz.