Nazilerin ünlü propaganda bakanı Joseph Goebbels, gerçeklerin yalanlarla nasıl yok edilip toplumları manipüle etmesiyle tarih kitaplarında kara bir leke olarak yer alıyor. Goebbels’in sistematik olarak uyguladığı taktiklerden biriydi yalan. Yalanın nasıl kullanılacağına ilişkin tekniklerden biri de şuydu “Propaganda kullanılan yalanlar ne kadar büyük olursa insanların onlara inanması kolaylaşır, yalanın etkisi artar.” Günümüzde de Çin benzer taktikleri Müslüman Uygur Türkleri üzerinde uygulamaya devam ediyor.
Bulduğu her fırsatta insanların dini hayatlarına karışmadıkları yalanını söyleyen Çin yönetimi kızıl duvarların ardında kurduğu kamplarda Uygurlardan İslam inancını terk etmeleri için işkence uyguluyor. Pekin yönetiminin yalanlarla örülü propaganda mekanizması için her türlü dini ve kültürel değeri kullanıp attığı bu Ramazan ayında da bir kez daha görülüyor. Doğu Türkistan topraklarında Müslüman Uygurlar, hangi dine sahip olduklarını söylemeye dahi çekinirken, Çinli yetkililer iki yüzlülüğün portresini çizercesine Ramazan ayını tebrik eden mesajlar yayınlıyor. Çin’in İstanbul Başkonsolosluğu Sözcüsü twitter üzerinden Türkçe ve Uygurca, ki Uygurcanın Arapça alfabesi ile, Ramazan ayını tebrik eden mesaj yayınladı birkaç gün önce.
Madalyonun öteki yüzü ise tamamen farklıydı. Amerikan PBS kanalının geçen günlerde yayınladığı belgeselde Müslüman Uygurların nasıl bir baskı altında olduğu çok net bir şekilde görülüyordu. Yayın için Doğu Türkistan’a giden PBS’in Frontline kanalının temsilcisi Li oradaki camilerin de içine girerek durumlarının nasıl olduğuna bakmıştı. Namaz vaktinde bile içeride tek bir insan görememişti Li. Bu durumu çok garipseyen Li neden öyle olduğunu sorduğunda aldığı cevap, “İnsanlar başının belaya girmesinden korktukları için artık camiye gitmiyor.” Li’nin orada satış yapan bir kadınla sohbetinde Uygurlar hakkında duydukları ise şok ediciydi. Şöyle diyordu, “Dinleri hakkında artık konuşmuyorlar. Geçmişte, İslam dinine mensup oldukların söylüyorlardı. Şimdi onlar Çin Komünist Partisi’ne inandığını söylüyorlar. Alabileceğiniz tek cevap budur”. Sokaktan, halkın içinde yaşananlar Uygur halkının mensubu olduğu İslam dini hakkında konuşamadıklarını konuştukları takdirde toplama kamplarına gönderileceklerini göstermeye yeterli. Bu tablo, Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hua Chunying bir basın toplantısında söylediği “Dini özgürlükleri koruyan, günlük dini aktiviteleri kollayan ve dini gruplara güvenlik sağlayan bir sistem uyguluyoruz” sözünün koca bir yalan olduğunu göstermeye yeter.
Çin yönetimi bugün 3 milyon Müslüman Uygur Türkü’nü toplama kamplarına göndererek orada onlardan İslam dininden vazgeçmelerini ve tamamen komünist doktrini benimsemeleri konusunda baskı yapıyor. Kendi doktrinlerini öğrettikleri için dünyaya ‘eğitim merkezi’ diye yutturdukları Nazi Kampları, aslında insanların zorla dini inanışlarını bıraktığı işkence gördükleri bir yer. Kamplardan çıkanların anlattıkları bunu gösteriyor. Frontline belgeselinde yayınlanan Sadyrzhan’ın eşinin başına gelenler Çin hükümetinin zulümle hedefine ulaşmaya çalıştığını resmediyor. Sadyrzhan, kampta kalan eşinin oradan çıktığını haber almıştı. Ancak onu şok eden ve kalbini en çok yaralayan ise, kampa girmeden önce dini inancı gereği başını örten eşi Müyeser’in kamptan çıktıktan sonra başı açık fotoğraflarının Çin merkezli sosyal medya hesaplarında görmesiydi. Sadyrzhan, “Bu onun komünist rejim tarafından ne kadar baskı altında olduğunu gösteriyor. O kadar baskı altında kaldı ki ondan annelik sevgisini ve çocuklarını dahi unutmaları istendi. Ama biz onu özlemeye devam edeceğiz” diyordu.
Bütün bu gerçekler ortada iken ve Doğu Türkistan’da ve Çin’in diğer bölgelerinde Arapça harflerin kullanımı yasaklayan Pekin yönetiminin İstanbul’daki temsilcisinin kendisine neden Arap harflerini kullandığına dair yoruma verdiği cevap ise Çin için her şeyin sadece bir propaganda olduğunu göstermeye yetiyordu. Şöyle yazmıştı sözcü “Arapça değil Uygurca, Sırf Türkiye’de yaşayan Uygur Vatandaşlarımız için yazdık.”
Diğer taraftan, bir kez daha ifade edilmesi gerekir ki Çin’in Doğu Türkistan’da uyguladığı baskıyı sadece onun iç meselesi olarak görülmemeli. Bugün başta İslam dünyası olmak üzere batılı ülkelerin bu zalim gidişe dur demesi gerekiyor. Aksi takdirde sonuç, New York Times gazetesine konuşan Hui Müslümanlarından Cui Haoxin’in dediği gibi olacak, “Bu model sadece Müslümanları hedef almak için olmayacak. Herkes bundan zarar görecek”
Adem
Ümmet i MUHAMMED SAV birlik olmadıkça ve malesef birbirlerine düşmanca ve umursamaz davrandıkça bu bela ve musibetler başımızdan malesef eksik olmayacak.
İnananlar ancak kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı takva sahibi olun. Umulur ki böylece merhamet olunursunuz.
إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ فَأَصْلِحُوا بَيْنَ أَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
İnnemel mu’minune ihvetun fe aslihu beyne ehaveykum vettekullahe leallekum turhamun.
Hilâfet tekrar kurulmalı ve müslümanlar hilafet sancağı altında tekrar birlerişirse yeryüzüne nizam ve intizam gelir…